Elalem ne der sendromu ?

Onur

New member
Elalem Ne Der Sendromu? Forumun En Bulaşıcı Hastalığına Hoş Geldiniz

Arkadaşlar, itiraf edelim: bu sendromu geçirmeyen var mı? Sabah kalkıyoruz, kıyafeti seçmeden önce değil, “komşu Ayten görse ne der?” diye düşünüyoruz. Yeni iş buluyoruz, ama içten içe “acaba elalem maaşımı beğenir mi?” diye geriliyoruz.

Bu, grip gibi; bir bulaştı mı kolay kolay geçmiyor. Üstelik antibiyotik de yaramıyor, çünkü virüs değil: toplumsal onay virüsü!

Bu başlıkta, hep birlikte bu sendromu çözmeyeceğiz belki ama en azından ona biraz güleceğiz. Belki de “elalem ne der?” yerine “ben ne istiyorum?” diyebilmek için önce kahkahayla tedavi olacağız.

Belirtiler: Elalem sendromu bünyede nasıl kendini gösterir?

Bir sabah işe geç kalmışsınız, saç baş dağınık, aynaya bakıyorsunuz. “Neyse, kimse fark etmez” demek üzereyken iç ses devreye giriyor:

> “Farketmez olur mu? Ofistekiler ne der? Patron ne der? Elalem ne der?”

İşte o an, sendrom aktive olmuştur.

Başlıca semptomlar şunlardır:

- Sürekli kendini dış gözle izleme: Aynadaki yansımanı değil, olası magazin manşetini görürsün: ‘Ahmet Bey yine terlikle markette!’

- Sosyal medya paralizi: Bir fotoğraf paylaşmadan önce 12 kez filtre değiştirir, sonra “abartı mı oldu, sanki dikkat çekmeye çalışıyormuşum gibi mi olur?” diye paylaşmaktan vazgeçersin.

- Karar öncesi toplu anket: Ev alacaksın ama önce anne, dayı, kuzen, komşu, bakkalın çırağına kadar danışırsın. En son senin fikrin kalmaz.

Ve elbette en klasik evresi:

> “Ben aslında böyle istemiyordum ama elalem ne der şimdi…”

Tarihten bugüne: Elalem imparatorluğu

Elalem aslında modern bir kavram değil. Osmanlı’da da vardı, Cumhuriyet’te de. Hatta mağara döneminde bile muhtemelen bir taş sanatçısı, resmini çizmeden önce “diğer kabiledekiler ne der acaba?” diye düşünmüştür.

Günümüzdeyse elalem, sosyal medya algoritmalarıyla birleşip bir süper güç haline geldi. Artık sadece sokakta değil, ekranın arkasında da bizi izliyor.

Bir hikâye paylaşsan “aşırı mutlu görünüyor, kesin bir şey gizliyor” derler; paylaşmasan “kesin depresyonda” derler.

Yani ne yaparsan yap, elalem fikrini söyleyecek. Ve biz, garip bir şekilde, bu geri bildirime bağımlı hale geldik.

Erkeklerin stratejik yaklaşımı: Elalemi hacklemek

Forumdaki beyler, sizde durum nasıl?

Genelde erkeklerin yaklaşımı biraz daha pratik: “Elalem konuşacaksa, konuşturacak şey bari benim kontrolümde olsun.”

Yani bu sendromla savaşmak yerine stratejik manipülasyona dönüşüyor.

Örnek mi?

- Araba yıkarken kas gösterme: “Elalem görsün de azıcık kıskansın.”

- Evde tamir yaparken video atmak: “Bir taşla iki kuş: Hem faydalı işler hem karizma puanı.”

- Düğünde sessiz kalmak: Çünkü “fazla eğlensen, elalem ‘çocuk gibi oynuyor’ der.”

Erkeklerin bu stratejik yaklaşımı, elalemin radarını yönetme sanatı haline geliyor. Onlar için mesele “ne derler” değil, “ne desinler”e dönüşüyor.

Kadınların empatik taktiği: Elalemle uzlaşma sanatı

Kadınlar cephesinde ise iş biraz daha karmaşık ama aynı zamanda daha zarif.

Birçok kadın, elalemle kavga etmek yerine onunla anlaşma yolları buluyor.

“Tamam, ne derlerse desinler ama ben de içimden geldiği gibi giyineyim” diyerek bir denge kuruyor.

Ama bu süreçte iç diyaloglar bazen Shakespeare trajedisine dönüşüyor:

> “Şu elbiseyi giyeceğim ama kayınvalidem biraz ‘cesur’ bulabilir…

> Gerçi ben özgür bir kadınım, ama düğünde herkesin gözü bende olursa Ayşe ne der?

> Neyse, üstüme bir şal alayım. Rahatladım. Sanırım.”

Kadınlar, elalemin radarını empatiyle yönetiyor: ‘Seni anlıyorum elalem ama beni biraz rahat bırak.’

Elalem ekonomisi: Takdir arzusu ve görünürlük ticareti

Elalem ne der sendromu, aslında bir tür sosyal ekonomi.

“Takdir” para birimi, “görünürlük” ise yatırım aracı.

Hepimiz biraz “itibar girişimcisiyiz.”

Bir post atıyoruz, beğeni sayısı artınca dopamin salgılanıyor. Bu da beynimize şu mesajı gönderiyor:

> “Elalem seni onayladı. Devam et.”

Ama tersi olunca?

> “Paylaştım, 2 kişi beğendi, biri de annemdi…”

O anda iç ses devreye giriyor: “Elalem kesin alay etti.”

Halbuki kimse fark etmemiş bile. Ama sendrom, her şeyi kişisel algılatır.

Bu yüzden gelecekte belki de “Elalem Detoksu Kampları” kurulacak.

Üç gün boyunca telefon yok, sosyal medya yok, sadece kendi iç sesinle kalacaksın…

Ama eminim ilk gün sonunda biri soracak:

> “Acaba elalem benim detoksa gittiğimi öğrenince ne der?”

Forumda beyin fırtınası: Çare ne?

Elalem sendromunun panzehiri var mı?

Bazı forumdaşlar diyor ki: “Kendini tanı, elalemle işin kalmaz.”

Doğru ama kolay mı?

Çünkü elalem sadece dışımızda değil, içimize yerleşmiş bir gölge gibi.

O yüzden belki de çözüm, onu tamamen susturmak değil; onunla mizahi bir ilişki kurmak.

- Elalem “Ne biçim gülüyorsun?” derse, daha çok gül.

- “Bu yaştan sonra dans mı olur?” derse, playlist aç ve oynayarak cevap ver.

- “İşi bıraktın mı, yazık…” derse, “yazık değil, yaz tatili!” de.

Belki de elalemle savaşmak yerine, onunla dalga geçmek, en etkili stratejidir.

Geleceğe dair öngörü: 2050’de elalem ne der?

2050’de elalem hâlâ olacak mı dersiniz?

Belki artık insanlar değil, yapay zekâ algoritmaları “ne der?” diyecek.

“Yapay zekâ ne der?” çağına gireceğiz.

Instagram’da paylaşım yaparken filtreyi seçmeden önce “AI önerisi: Bu fotoğraf seni daha karizmatik gösterir.” uyarısı gelecek.

Ve biz yine aynı döngüde olacağız:

> “Ama acaba yapay zekâ da elalem sayılır mı?”

Son söz: Elalem kim, gerçekten var mı?

Gerçek şu ki, elalem soyut bir figür.

Bir kısmı toplumun sesi, ama çoğu kendi zihnimizin yankısı.

Aslında o kadar da ilgilenmiyorlar bizimle; herkes kendi elaleminin ne diyeceğini düşünüyor.

Yani hepimiz hem mağduruz hem failiz.

O yüzden bu başlık altında, gelin bir elalem terapisi yapalım:

Bir kere de “Elalem ne der?” yerine “Ben ne hissederim?” diyelim.

Belki de hep birlikte “Elalem dedektörünü” kapatmanın zamanı gelmiştir.

Ama tabii forumun klasik kapanış sorusu olmadan olmaz:

> Peki sizce elalem bu yazıyı okuyunca ne der? 😄