Yeterli yemek yemezsem ne olur ?

Efe

New member
Açlığın Sessiz Hikâyesi: “Yeterince Yememek” Üzerine Bir Yolculuk

Geçen yılın sonbaharında, bir sabah işe geç kalmıştım. Kahvaltıyı atladım, öğle yemeğini de “zamanım yok” diyerek geçiştirdim. Akşam olduğunda midem kazınmaktan öte bir çığlık atıyor, başım dönüyor, zihnim sislerin arasında kayboluyordu. O an fark ettim: Yeterli yemek yememek sadece bedenin değil, ruhun da aç kalması demekti. O gün yaşadıklarım, bir hikâyenin başlangıcı oldu — sadece benim değil, hepimizin içinde yaşadığı modern açlık hikâyesi.

---

1. Karakterlerle Tanışma: “Masadaki Sessizlik”

Bir akşam yemeğinde, aynı masada üç kişi oturuyordu: Defne, bir psikolog; kardeşi Emir, mühendis; ve anneleri Ayla Hanım, emekli öğretmen. Sofrada çorba buharı yükseliyor ama kimse kaşığını eline almıyordu.

Emir, kaşlarını çatarak “Yemekler güzel ama nedense iştahım yok,” dedi.

Defne yumuşak bir sesle karşılık verdi: “Belki sadece karnın değil, ruhun da yorgundur Emir.”

Ayla Hanım araya girdi: “Siz gençler hep bir şeyleri yetiştirme peşindesiniz, ama kendinizi doyurmayı unutuyorsunuz.”

Masadaki sessizlik, günümüz toplumunun sessiz açlığını anlatıyordu. Yeterince yememek artık bir sağlık meselesinden çok, bir yaşam biçimi hâline gelmişti. Diyet kültürü, stres, zaman baskısı — hepsi sofraların düşmanı olmuştu.

---

2. Açlığın Görünmeyen Yüzü: “Zihinsel Gölgeler”

Ertesi sabah Emir işe gittiğinde, toplantı ortasında kelimeleri karıştırdığını fark etti. Zihni bulanıktı, elindeki raporu okuyamıyordu. Yanındaki iş arkadaşı Yasemin endişeyle baktı.

“Emir, iyi misin? Rengin solmuş.”

“Sanırım sadece yorgunum,” dedi, ama içten içe biliyordu: Yorgun değildi, açtı.

O akşam Defne eve geldiğinde kardeşine bir tablo çizdi.

“Yetersiz beslenme sadece kilo kaybı değildir,” dedi. “Odaklanmayı bozar, hormon dengesini sarsar, bağışıklığı zayıflatır. Beyin enerjisinin yüzde 20’sini glikozdan alır; senin beynin bugün aç kaldı.”

Emir başını önüne eğdi. “Yani aslında aklım da aç kalmış.”

Defne gülümsedi: “Aynen öyle. Açlık sadece midede değil, zihinde başlar.”

---

3. Tarihin Aynasında Açlık

Ayla Hanım, o sırada duvarda asılı siyah-beyaz bir fotoğrafı gösterdi. “Bu fotoğraf 1940’larda çekildi,” dedi. “Kıtlık yıllarıydı. İnsanlar ekmek bulmak için kilometrelerce yürürdü. Ama o zamanlar açlık zorunluydu; şimdi ise gönüllü bir açlık içindeyiz.”

Emir şaşırdı: “Ne demek istiyorsun anne?”

“Şunu demek istiyorum evladım,” dedi Ayla Hanım. “Bizim kuşak, yemeğin kıymetini bilirdi. Şimdi insanlar moda uğruna aç kalıyor. Oysa yemek bir nimet, bir kimliktir. Bizim soframız kültürümüzdür.”

Bu sözler Emir’in aklında yankılandı. Belki de açlık artık karın doyurmakla değil, “benlik doyurmakla” ilgiliydi. İnsanlar aynadaki görüntüleri uğruna bedenlerinin sesini kısmıştı.

---

4. Bilim Ne Diyor?

Defne, ertesi gün kardeşine birkaç makale gösterdi.

Harvard Health Publishing’e göre uzun süreli kalori kısıtlaması; depresyon, kas kaybı, düşük tansiyon ve bağışıklık zayıflığına yol açabiliyor. Özellikle genç yetişkinlerde, yetersiz yemek yeme alışkanlığı kronik yorgunluk sendromunu tetikliyor (Kaynak: Harvard Health, 2023).

“Bak Emir,” dedi Defne, “bazen az yemek disiplin gibi görünür ama vücudu strese sokar. Beyin ‘kıtlık alarmı’ verir. Bu da odaklanmayı, yaratıcılığı, hatta duygusal dengeyi bozar.”

Emir iç çekti. “Ben sadece formda kalmak istiyordum.”

Ayla Hanım gülümsedi: “Evladım, formda kalmak değil, hayatta kalmak önemli.”

---

5. Kadınların Duyarlılığı, Erkeklerin Stratejisi

Bir akşam Defne kardeşine bir teklif sundu.

“Gel, bu hafta birlikte bir yemek planı yapalım. Sen hesaplamayı, ben duygusal dengeyi hallederim.”

Emir güldü. “Sen empatisin, ben stratejiyim yani?”

“Hayır,” dedi Defne, “biz tamamlayıcıyız. Ben yemeğin anlamını hatırlatırım, sen sürecin sürdürülebilir olmasını sağlarsın.”

Böylece Emir kalori saymayı bıraktı, besin dengesine odaklandı. Defne ise yemek saatlerinde telefonları bir kenara bırakma kuralı koydu. Sofra, sadece beslenme değil, bağ kurma zamanı hâline geldi.

---

6. Toplumun Modern Açlığı

Günümüzde pek çok kişi farkında olmadan aç geziyor. Yoğun iş temposu, diyet trendleri, stres ve sosyal medya baskısı insanları “yarım beslenmeye” itiyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre (2024), yetersiz beslenme sadece gelişmekte olan ülkelerde değil, gelişmiş ülkelerde de ruhsal sağlık sorunlarıyla paralel artıyor.

Yemek yemek artık sadece bir biyolojik ihtiyaç değil, sosyal bir deneyimden kopuşun da simgesi.

Defne bir akşam forumda şu satırları paylaştı:

> “Yemek yememek bir kontrol biçimi hâline geldi. Oysa gerçek kontrol, bedenin ihtiyaçlarını duyabilmektir. Peki siz en son ne zaman gerçekten acıktığınızı hissettiniz?”

---

7. Son Akşam Yemeği: Bir Farkındalık Sofrası

Bir hafta sonra üçü yine aynı masadaydı. Bu kez sofrada sade bir çorba, tam buğday ekmeği ve gülüşmeler vardı.

Ayla Hanım, bir lokmayı ağzına atarken dedi ki: “Bu kadar basit bir yemek bile doyurucu çünkü huzurla yeniyor.”

Emir başını salladı. “Artık anladım anne. Yeterince yemek yememek sadece vücudu değil, zihni de eksiltiyor. Aç kaldıkça benliğimiz küçülüyor.”

Defne ekledi: “Doymak sadece mideden geçmez; farkındalıktan da geçer.”

Masada sessizlik değil, içsel bir doygunluk vardı. Belki de asıl mesele yemek miktarı değil, yemeğe gösterilen saygıydı.

---

8. Son Söz: Gerçek Açlık Neyin Eksikliği?

Belki siz de bazen “bir öğün geçse ne olur” diyorsunuzdur.

Ama düşünün: O öğün sadece fiziksel değil, duygusal bir eksilme de yaratıyor olabilir.

Açlık sadece ekmekle değil, ilgiyle, sevgiyle ve farkındalıkla da beslenir.

Şimdi kendinize sorun:

Gerçekten aç mısınız, yoksa bir şeyleri bastırmak için aç mı kalıyorsunuz?

Çünkü bazen bir kaşık çorba, sadece bedeni değil, yaşamı da doyurur.